Chlopi (Köylüler) - 2023 |
"Aşk gider, tarla kalır."
Hakkında:
"Film 19. yy’ın empresyonist tablolarından esinlenilerek yapılmış. Her sanatçı buna uygun tarzda çalıştı. Benim çalıştığım ekip digital painter’lardan oluşuyordu. Elle yapılmış yağlı boya resimlerinin ara sahnelerini yine empresyonist tablolarda olduğu gibi boyadık. Yani kişisel olarak belli bir sanatçıdan esinlenmemizin bir önemi yoktu.
The Peasants, olağan dışı teknik kullanımıyla büyüleyen bir film. Yağlı boya tekniğini bu kadar zarif kullanan Loving Vincent filminden başka herhangi bir film hatırlamıyorum. The Peasants, Polonya asıllı 19 ve 20.yüzyıl sanatçılarının bir yorumu. Gazeta Krakowska ve Polskie Radio’nun haberine göre Józef Chełmoński, Ferdynand Ruszczyc ve Leon Wyczółkowsk’ın eserlerine atıfta bulunuyor. Bana göre ise Claude Monet’in izlerini de görmek pek bir mümkün.
Film, içinde dört mevsim kullanması ve geçişlerinin inceliğiyle insanı etkisi altına alıyor. Geçişlerle birlikte mevsimlerin getirdiği zorlukları, duygu durum değişiklikleri ve Polonya geleneklerini görmek ise mükemmel bir deneyim. Her mevsiminin her bir karesini, herhangi bir müzede görseniz şaşırmayacağınız türden bir film The Peasants.
Film, ilk sahnelerinden itibaren sanki içimizden, yaşadığımız topraktan çıktığına inanacağım kadar kültürümüze yakın gelmişti: dedikodu, başlık parası, aile içi medceziri ve sarı sıcak ovada bir avuç toprak sahipliği.
Genç bir aşkı ve sevdiği bir hayatı olan Jagna, yaşlı ve varlıklı bir çiftçi olan Maciej’in hayatına girmesiyle geri dönülmez bir hayata adım atıyor. Bu durumda Jagna, Maciejle istemediği bir evlilik sonucu Maciej’in oğlu yani Antekle olan aşkından uzaklaşmak zorunda kalıyor fakat direnme ve bağımsızlığına olan aşkını radikal kararlarla ortaya koyma çabasına dönüşüyor yaşananlar. Babayla oğlunun çatışması ise düşmanınızın başına gelmesini istemeyeceğiniz türden. Bu çatışmanın çözümlenmesi filmin ilerleyişinin yükseldiği noktalarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Jagna, yanlış anlaşılmaların, kıskançlığın ve kinin kurbanı oluyor ve sebebi çok da yabancı olmadığımız kolektif bilincin Jagna’nın güzelliğine duyduğu kan alma arzusu. Film, kan alma arzusunun getirdiği linç kültürüyle climax‘ına ulaşıyor.
Kolektif bilinç kavramını sadece belirli bir toprakta yaşayan insanlarla bağdaştırmamızın doğru olmadığına inanıyorum. Sinemanın da bize gösterdiği gibi teamülüyle, başlık parasıyla, dedikodusuyla, uzak sandığımız birçok durum coğrafya fark etmeksizin benzer şekilde yaşanıyor." - arakatmag.art
Meraklısına :
Aslında Jagna, en baştan Mateusz ile evlenip olayı kapatacaktı. Böyle entrikalara, dramlara hiç gerek yoktu. İki de çocuk yaptı mı, ohh miss. Eli yüzü düzgün, efendi çocuktu Mateusz. Güzel de işi vardı. Marangoz deyip geçmemeli, o dönemde iyi para yapar. Ne oldu evlenmeyip? Ha, ne oldu? Antek denen, ne bok olduğu belli olmayan herife aşık oldu. Üstelik herif evli ve çoluğu çocuğu var.
Tabi köylük yerde bir ana, bir kız yaşamak kolay değil. Jagna'nın anası düşünmesin de kim düşünsün? Ahir ömründe hem kendi gün görmek için, hem kızı rahat etsin diye verdi kızı Antek'in zengin dul babasına. Kadın nerden bilsin kızını, al başına belayı şimdi! Ne yardan geçiliyor, ne serden, ne de topraktan.
Jagna'nın gelin gittiği ev de aşiret evi gibi. Kayınoğlandı, eltiydi, görümceydi, köylülerdi derken işler iyice zıvanadan çıktı. Ne aşkmış mı demeli yoksa ne toprakmış mı bilemedim.
Fitne fücur, dedikodu, mal kavgası, haset, kin, tavuk, horoz, inek ne ararsan var filmde. Köylü pek de milletin efendisi değil gibi geldi bana. En azından Polonya köylüsü. Neyse ben biraz daha Polonya filmleri izlersem anlarım olayı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder