Bir uzvumu kaybetmiştim. İşin kötüsü hangisi olduğunu hatırlamıyordum. Günler geçip gidiyor ama ben, o eksik olduğu için yaşamıyordum. Yaşamak için ona ihtiyacım vardı. Ama ben ne adını hatırlıyor ne de onu bulabiliyordum. Aklımdan sürekli onu bulsam ya da en azından hangisi olduğunu hatırlasam işler daha kolay olur diye geçiyordu.
Sonunda işin içinden böyle çıkamayacağımı fark edip, daha sistematik çalışmaya karar verdim. Masaya oturdum, büyükçe bir fincan kahve aldım ve tek tek uzuvlarımın adını yazdım. Listeye göre kontrol edip, bulduğum uzuvların üzerini çizdim. Bir sorun yoktu, liste tastamam önümdeydi. Tam ümitsizliğe kapılmıştım ki; aklıma bir anatomi atlası almak geldi. Sonuçta doktorlar bu işi daha iyi biliyorlardı. Gece aklıma gelen bu dahiyane fikrin sevinciyle neredeyse uyuyamayacaktım. Sabahın ilk ışıklarıyla uyandım ve anatomi atlası satması muhtemel bir kitapçı buldum. Doğal olarak vakit erken olduğu için henüz açılmamıştı. Neyseki biraz bekledikten sonra yaşlıca bir adam geldi ve dükkanı açtı. Birbirimizi nezaketle selamladık ve gülümsedik. Sabahın bu saatinde isteyeceğim şeyin garip kaçmaması ve heyecanımı belli etmemeye çalışarak
"Bir anatomi atlası almak istiyorum" dedim.
Ben bunu der demez yaşlı kitapçının gözleri, beklemediği bir şey görmüş insanlarda olduğu gibi kocaman açıldı. Bir süre yüzüme baktı. Sonra o da ses tonunu benimkine benzeterek,
"Ne tür bir atlas lazımdı? Yani ne için kullanacaktınız?" dedi.
Böyle bir soruyu hiç beklemiyordum. Biraz afallasam da kendimi toplamam uzun sürmedi.
"Merak ettim" dedim. "Daha doğrusu böyle şeyleri pek merak etmezdim ama son zamanlarda bedenimizi merak etmeye başladım. İnsan bedeni ne garip değil mi? Ne çok uzuv var içerisinde. Hem ayrıca merak da iyidir, derler. İnsanın dünyayı öğrenmesini sağlar"
Bütün bu saçma cümleleri kurarken yaşlı adam hayretle gözlerimin içerisine bakıyor, anlamaya hatta gözlerimin içerisinde bir şeyler bulmaya çalışıyor gibiydi. Saat sabahın 6:15 ydi ve biz kitapçıyla şimdi ne kadar olduğunu hatırlamadığım uzunca bir süre gözlerimizin içine baktık. Ben durumun farkına varıp, gözlerimi kaçırınca o da boğazını temizler gibi sesler çıkararak kitaplara doğru döndü ve yürümeye başladı. Tam tıp kitaplarının olduğu bölüme gelince sanki bir şey söyleyecekmiş gibi arkasını döndü, bana baktı sonra vazgeçmiş gibi tekrar yürümeye başladı.
O an aklımda geçen tek şey bir an önce kitabı almak ve evde rahat rahat uzuvlarımı kontrol etmekti. Sonuçta hiç bir insan eksik bir uzuvla yaşayamaz değil mi? Gerçi savaşta ya da kazada bazı uzuvlarını kaybeden insanlar görmüştüm. Bacakları, kolları, elleri gözleri olmadan da hayatlarına devam edebiliyorlardı. Hatta çocukken burnu olmayan birini bile görmüştüm. Ya da ameliyatla bazen insaların midesinin, karaciğerinin bir kısmını; ya da böbreğinin tekini alabiliyorlardı. Ama benim kaybettiğim uzuv öyle bir şey değildi. Onu, en azından adını mutlaka bulmalıydım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder