Hani bazı şeyleri kaybetmemek için kendimize mail göndeririz. Benim de var böyle bir mailim. İsmi "Taslaklar" Neler yok ki içinde. Bilinmeyen bir nedenden dolayı ünlü olamamış şairlerden şiirler, kime ait olduğu belli olmayan ama bana çok güzel gelmiş tablolar, daha sonra takip ederim diye kopyalanmış adresler, çok eski bir dostun telefon numarası ya da maili, hiç tarzım olmadığı halde -o an ne düşündüysem artık- sevdiğim şarkılar, aklıma geldikçe aldığım notlar, yazma denemeleri, deneme yazıları, fotoğraflar, filmler ve filmler, filmler... Daha aklıma gelmeyen yüzlerce şey.
Belli bir sistematiği, sıralaması, önceliği yok hiçbirinin. Çünkü bunların hepsi tek bir mailde. Önüme ne geldiyse, elime ne geçtiyse atmışım oraya. Ara sıra tavan arasına çıkar gibi giriyorum içine. Garip bir duygu. Çoğu zaman şaşkınlıkla okuyorum, izliyorum. Hem çok tanıdıklar, hem çok uzak.
Bir ara bundan sonra artık ilgimi çekmeyenleri silsem diye düşünmüştüm. Ama sonra hemen vazgeçtim. Sevmiyorum ben belediye parklarını. Orman seviyorum. Göz alabildiğine ağaçların olduğu, ayaklarımın altının, isimlerini bilmediğim yabani bitkilerle kaplandığı, duyduğum seslere kulak kesildiğim, içinde biraz korku biraz merakla yürüdüğüm ama her anından zevk aldığım, farklı, gizemli, bilinmezliklerle dolu ama bir o kadar da tanıdık, her koku ustasının yakalamayı hayal ettiği binlerce notanın muhteşem karışımı burnumun direklerini sızlatan ve zihnimde hem anı yaşamanın hem de anı yaşamanın farkındalığı ile bir orman seviyorum. Varsın onlar parklarını cetvelle çizmeye devam etsinler, ben orman yolundan yürümeye devam edeceğim.
Aklıma geldi de; belkide siz de böylesinizdir. Sizin de benim gibi dijital ormanlarınız vardır. Siz de herkes gibi kendi ormanınızda canınız ne zaman kaybolmak istiyorsa, kayboluyorsunuzdur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder